Bir asırlık Türkiye hikayesi: Elif Ana

Bircan Değirmenci

Alevi toplumu içinde önemli bir yeri olan Elif Ana karakterinin yaşamı baz alınarak yüz yıllık Türkiye siyasi panoramasını anlatan “Elif Ana” filmi, 10’uncu Duhok Uluslararası Film Festivali’nde izleyiciyle buluştu.

Festivalin Kürt Sineması yarışma seçkisinde yer alan “Elif Ana” filminin yönetmen koltuğunda Kazım Öz ve Semir Aslanyürek oturuyor. Filmin oyuncu kadrosunda ise Aliye Uzunatağan, Ali Sürmeli, Hülya Diken, Ulaş Kaya, Rugeş Kırıcı, Kemal Ulusoy, Necmettin Çobanoğlu, İlyas Salman ve Sermiyan Midyat yer alıyor.

Kürt Aleviliği’ne odaklanan ve Maraş Katliamı’nı merkezine alarak yüzyıl boyunca Alevileri etkileyen siyasi olayların anlatıldığı filmin yönetmeni Kazım Öz ile filmin amacını, hazırlığını ve çekim sürecini konuştuk.

Kazım Öz

‘SEMİR ASLANYÜREK’İN ÖNERİSİYLE BİRLİKTE ÇEKMEYE KARAR VERDİK’

Öz, “Biraz önce bir seyirci gelip bana ‘Dün film başladı, bir süre sonra tuvalete gitmem gerekiyordu, çok sıkışmıştım ama film bana engel oldu. İki saat boyunca kendimi tuttum. Çünkü bir karesini bile kaçırmak istemedim’ dedi. Bunu duymak beni çok mutlu etti” dedi.

Nihat Behram tarafından yazılan filmin senaryosunun eş zamanlı olarak Semir Aslanyürek’e de gönderildiğini belirten Öz, “Biraz tesadüf oldu. Semir Hoca’yla önceye dayanan bir hukukumuz var. Benim Marmara Üniversitesi’nden hocam. Aynı zamanda Mezopotamya Kültür Merkezi’ndeki atölyelerde sinema üzerine emeği olan biridir. İkimize aynı anda geldiği için hocanın önerisiyle birlikte çekmeye karar verdik” ifadelerini kullandı.

Senaryoda eksiklikler olduğunu düşündükleri için yeniden yazmaya karar verdiklerini söyleyen Öz, ön hazırlık için Maraş’a giderek bölgedeki Alevilik üzerine araştırma, inceleme ve okumalar yaptığını aktardı: “Sonuçta tabii ki ortada emek verilerek yazılmış bir şey vardı ama o haliyle çekmiş olsaydık doğru bir iş olmayabilirdi. Biraz daha özünü yakalama açısından sahada detaylı bir çalışma yaptım. Bunun büyük katkısı oldu. Mesela cemevi sahnesi biraz o araştırma sırasında ortaya çıktı.”

‘FİLMDEKİ ALEVİLİK BİZİM GERÇEK ALEVİLİĞİMİZ’

Öz, Türkiye sinemasında Alevilik temasının yeterince işlenmediği ve bu konudaki eksikliği bildiği için yapmak istediği bir proje olduğunu söyledi: “Bu konuda yapılmış bir düzgün iş olmayışı, yapılan bazı işlerin de çarpık yapılmış olması bu projeyi kabul etmemin sebeplerinden biri oldu. Çünkü filmdeki Alevilik bizim gerçek Aleviliğimiz. Orada da bir tartışma yarattı. Aleviliği tamamen İslamiyet’in içerisinde eriten yaklaşımlar ’Alevilik bu değil’ diye filme tepki duyup eleştirdiler. Bu aslında tam da doğru bir yolda olduğumu gösteren bir iş oldu bence. Hatta mesela cemevi sahnesi Aleviliğin özünü, felsefesini özellikle dört kapıyı anlatmasıyla güçlü bir sahne oldu. O mekanı görünce sahne gelişti. Orada biraz da Alevilik’le radikal sol hareket arasındaki ilişki de anlatılıyor. Birlikte yürüyorlar ama bir taraftan da farklı düşünüyorlar.”

Film, 1908’den 1990’lara kadar süren dönemi anlattığı ve dört mevsim çekildiği için hazırlık ve çekim aşaması biraz zorlu geçtiğini belirten Öz, “Dönem filmi diyoruz ama dönemler filmiydi. İzleyen belki buraya takılmıyor izleyip geçiyor ama arka planında ekiplerin çok büyük bir emeği var. Kostüm çalışması, dekor çalışması, o gelişimi takip etmek zordu. O yüzden ön hazırlık da uzun sürdü. Bir de dört mevsim çekmemiz yapımı da, yapımcıları da çok zorladı. Ön hazırlık ve çekimler uzun sürdüğü için biraz gecikmeye yol açmış oldu. Yüzyıllık bir hikayeyi tek mevsimde anlatmak yapaylık da katardı. O reel durumu yakalamak açısından iyi oldu” diye konuştu.

‘OLAYLARI GÖRMEZDEN GELEMEZDİK’

Filmin Türkiye’de yüzyıl boyunca yaşanan Ermeni Tehciri, Maraş Katliamı, Dersim İsyanı, 68 Hareketi gibi pek çok konuyu barındırması hakkında ise şu ifadeleri kullandı:

“Biraz fazla konu var. Sıfırdan bu senaryoyu yazsam belki biraz daha sadeleştirebilirdim ya da makas atabilirdik, bu da elimizdeydi ama yapıyı böyle kurduk. Çünkü bu film aynı zamanda Alevilik üzerinden son yüzyılın bir Türkiye siyasi panoraması. Ön plana çıkan şeyleri görmemek olmazdı. Çünkü bu kabaca yüzyıllık bir Kürt Alevi inanç önderinin hikayesini anlatıyoruz biz. Dolayısıyla merkezine mümkün olduğu kadar Maraş Katliamı’nı koyarak, tarih içerisinde Alevilere değen şeyleri anlatmak lazımdı. Bunun üzerinden geçmişe doğru gittik. Ermeni Katliamı’nın olduğu sahne var. 1915’te Elif Ana çocukken Ermeni Katliamı’ndan kaçan kafilenin görüntüsü de var. Çünkü Alevilik’te empati yapma durumu çok güçlüdür. Yani komşuna yapılan şey seni çok ilgilendiriyor. Felsefi olarak buna çok duyarlılar. Bu yüzyıl içerisinde o Ermeni Katliamı’nı da görmemek olmazdı”.

‘ELİF ANALARI TANIYORUM’

Öz, filme başlamadan önce Elif Ana karakterine ilişkin çok fazla bilgi sahibi olmadığını belirterek, “Elif Ana’yı bilmiyordum ama Elif anaları biliyordum. Dersimli olduğum için ona benzer karakterleri çok iyi tanıyorum. Alevilik’teki ana figürünü biliyorum. Bu hiyerarşik bir mertebe değil, bir tür divanelik aslında. Çok uçlaştırırsan deliliğe kadar giden bir şey. Altıncı hissi güçlü olan, gelecekle ilgili sezgileri kuvvetli, şifa dağıtabilen aslında bir anlamda topluma terapi yapabilen, çok ciddi paylaşım içinde bulunan, yoksullara yardımcı olan, birinden alıp diğerine veren kişiler bunlar. Dersim’de de buna benzer çok kadın ve erkekler yani dedeler ve analar vardı. O yüzden bana yakın ama Elif Ana’yı araştırırken biraz da şaşırdım. O bölgede çok etkili bir kadın. Rüyalar üzerinden çok etkili. İnsanların rüyasına giriyor. Mesela bizde de bazı Alevi inanç önderlerinin toplumla ilişkisi rüya üzerinedir. Rüyada onu görmek bir durumun habercisidir. Bir şeyi yapmak gereklidir, bir sorumluluk biçiyor. Mesela birine yanlış yapmıştır, rüyada görüyor ve gidip o yanlışını düzeltiyor, yüzleşme aracı haline getiriyor. Aslında bir anlamda toplumda diğer inançlarla karşılaştırdığımızda; Elif Ana üzerinden oluşan Aleviliğin bir iyileştirme, pozitif ve eşitleyici bir yaklaşımı var. Ama tabii ki şöyle bir sorun da var. Elif Ana anmalarını Maraş Valiliği yapıyor. Bu katliamı hissiyat olarak taşıyabilecek, o potansiyeli devam ettirebilecek olan insanlar, Elif Ana’yı alıp başka bir yere koyuyorlar. Onu başkalaştırma, değiştirme, onu bozma çabası da yok değil” dedi.

Kazım Öz ve Bircan Değirmenci

Öz, Elif Ana’yı araştırırken onun kerametlerine ilişkin de çok şey duyduğuna dikkat çekti: “Ben bilime inanan, diyalektik yaklaşımı doğru bulan biriyim. Toplum tarihi incelendiğinde bu tür karakterlerin neden çıktığını da biliyoruz. Çünkü bu kadar yoksulluk, bu kadar acı, bu kadar yok olmayla yüz yüze olduğunda toplum tabii ki birine biçtiği rolü büyütüyor. Onu tanrılaştırmak istiyor. Aslında bir nevi tanrıyı arıyor. Çünkü zor ve sıkıntılı durumda. Dolayısıyla bu tür karakterlerin ortaya çıkmasının bir sebebi de bu. Doğal yani. Örneğin dinlerin, inançların yoksul toplumlarda bu kadar çok geçmiş olmasının, cennet kavramının bu kadar yerleşmesinin sebebi bu gerçeklikten kaynaklanıyor. Elif Ana’nın da ön plana çıkmasının sebebi bu. Burada Elif Ana buna doğru cevap verdiği için toplum önderi haline geldi.”

‘EN ZORLU SAHNE MARAŞ KATLİAMI’YDI’

Pazarcık, Gölbaşı, Adıyaman, Malatya ve Adana’da çekimleri yapılan filmde en çok zorlandıkları bölümün Maraş Katliamı’nın çekildiği sahne olduğunu aktaran Öz, “Aslında prodüksiyon olarak kalabalık kast ve yüzlerce sahnenin efekt işleri beni çok zorladı. Ama en zoru Maraş Katliamı’nı çekmekti. Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesinde çektik. Çektiğimiz yer hassas bir yerdi. Bu meseleye farklı bakan insanlar var, travmayı yaşayan insanlar var. Orada tekrar linç ve ölüm sahnelerini çekmek bir nebze daha zorladı” dedi.

Çok sayıda oyuncunun rol aldığı filmde en büyük işlerden biri de doğru kastı yakalamaya çalışmak olduğunu söyleyen Öz, “Elif Ana’yı çocukluğu, gençliği ve yaşlılığına kadar gösterdiğimiz için 4-5 karakter canlandırması gerekiyordu. Bunu devam ettirmek ve o benzerlik meselesi beni çok yordu. Tabi böyle bir konu olduğunda bazı oyuncuların kabul etmeme durumu da olabiliyor. Öyle bir zorlanmamız da oluyor. Ama oyuncu ligi gibi oldu. Çok geniş bir kast yakaladık” diye konuştu.

‘KÜRTLER DAHA FAZLA KÜRTÇE FİLM İZLEMEK İSTİYOR’

Öz, filmin dilinin bazı yerlerde Türkçe olmasının izleyici tarafından eleştirilmesi hakkında şu ifadeleri kullandı:

“Dil meselesinde seyircinin eleştirisi haklı. Kürtler daha fazla Kürtçe film izlemek istiyorlar. Özellikle Kürtçe’nin konuşulduğu yerlerde tercihin Kürtçe’den yana olmasını istiyorlar. Ama tabii bu hemen çözebileceğimiz bir şey değil. Ben de bu filmde daha fazla Kürtçe sahne çekmek isterdim. Hatta senaryo bana geldiğinde sadece bir iki Kürtçe diyalog vardı. Burada epeyce arttırdık. En azından Türkiye siyasi tarihine uygun bir çizgisi olsun istedik. Başlarda daha fazla ama gitgide o asimilasyonun sonuçlarından kaynaklı olarak biraz daha Türkçeye doğru kaysın istedik. Ayrıca bu oyuncularla da ilgili bir şey. Eğer dublaj yapmak istemiyorsanız bir oyuncunun Kürtçe diyalogları ezberlemesi lazım. Bazı oyuncuların Kürtçe konuşması için yoğun bir emek harcadık, dublaj da yapmaya çalıştık, bu kadarını yapabildik ama daha fazlasını yapabilmeliydik.”

Öz, iki yönetmenle film çekiminin zorlukları olup olmadığı hakkında ise, “Farklı bir deneyim oldu. Çünkü kolay da değil iki farklı bakış açısının bir yerde buluşması. Ama Semir Hoca aynı zamanda bir Arap Alevisi olduğu için onunla çalışmayı doğru buldum. Projeye bilgisi ve tecrübesiyle çok büyük katkısı oldu. Pratik olarak ben ön plandaydım ama o daha çok teorik ve düşünsel olarak içerisindeydi. Uyumlu çalıştık, neredeyse hiçbir gerilim yaşamadık. Doğru zamanlarda doğru adımları atarak, inisiyatifi doğru zamanlarda birbirimize verdik. O yüzden iyi bir deneyim oldu” dedi.

Film vizyona girdikten sonra çok iyi tepkiler aldıklarını söyleyen Öz, “Bu film, Kürt Alevileri anlatan bir film. Dil ve birtakım kavramları da kullanarak o Kürt kimliğini filmin içerisinde kurmak istedim. Fakat Tokat Alevileri de filme çok yoğun ilgi gösterdi, özel gösterimler yaptılar, tartıştılar. Film Kürt, Türk, Arap Aleviler içerisinde bir bağ oluşturdu. Bu çok güzel bir durum ve bunu yakaladığımız için çok mutlu oldum. Diasporadaki Kürt Aleviler inanılmaz ilgi gösterdi. Film yoğun talep üzerine nisan ayında ikinci vizyon yapacak. O yüzden ben ikinci vizyonda filmin daha doğru anlaşılacağını ve hak ettiği değeri o zaman daha çok göreceğini düşünüyorum. Dijital platformlarla da görüşmelerimiz var ama ikinci vizyona girdikten sonra yapacağız bunu. Filmin salonlarda daha çok izlenmesini istiyoruz” diye konuştu.

Kazım Öz’ün Dersim’de çektiği “Oyuna Geldik” komedi filmi Nisan ayında vizyona girecek. Bahar ayında çekimine başlayacağı yeni projesi ise hazırlık aşamasında.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir